İlk Müslümanlardan olan Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh), Sahâbe-i Kirâm’ın büyüklerinden olup Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in damadı, amcasının oğlu ve dördüncü halifesidir.
Künyesi Ebu’l-Hüseyin olmakla beraber, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in iltifâtı vesilesiyle “Ebû Türâb” olarak da anılmıştır. İslâm ile müşerref olmadan önce dahi putları ta‘zîm etmediğinden dolayı,“Kerremellâhu Vechehû” olarak ta‘zîm edilmektedir. “Kerrâr” ve “Esedullâhi’l-Ğâlib” unvanları kahramanlık ve cesaretini ifade ederken, “Mürteza” lakabı ise, takdire gösterdiği yüksek rızâyı beyân etmektedir. Hazreti Osman (Radıyallâhu Anh)ın şehâdetinin ardından, şehîd edilinceye dek, yaklaşık beş sene halifelik yapmıştır.
Fitne Kapısı Kırılınca
Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) Efendimizin şehâdetiyle fitne kapısının kırılmasının ardından Hazreti Osman (Radıyallâhu Anh)ın hilâfeti döneminde baş gösteren karışıklık ve kargaşa ortamı hiçbir zaman dinmedi. Cemel Vak’ası ümmetin ihtilâfını, sonradan kapanması mümkün olmayan ciddî bir ayrışmaya sürükledi. Sıffin muhârebesine son veren ‘Tahkîm Hâdisesi’ neticesinde Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)ın tarafında yer almalarına karşın zâhirine tutundukları Kur’ân-ı Kerîm’den bazı âyet-i kerîmeleri parçacı yaklaşımla güya kendilerine delil aldıkları iddiasıyla ayaklanan, Ashâbın önde gelenlerini dahî tekfîr etmekten kaçınmayan bir topluluğun hurûc etmesi Müslümanların târihinde âdetâ bir eksen kaymasına sebep oldu.
Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)ın Hâricîlerle Mücâdelesi
Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) artık hem hilâfetin tesisi, ümmetin birlik ve beraberliğinin sağlanabilmesi için Şâm ehliyle savaşmak zorunda kaldı, hem de Müslümanları daha fazla bölünüp parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan tekfîrci Hâricî gruplarla mücâdele etmek zorunda kaldı. Hâricî düşünceye sahip olanlar, her dâim ümmet içerisinde yuvalanmış bir vaziyette bulunup, ümmetin karışıklığa düştüğü zamanları fırsat bilerek ortaya çıkan ve etrafı sarıp fitneye sebep olan kimselerdir. Son yıllarda İslâm dünyasının şer güçler tarafından mâruz bırakıldığı parçalanmışlık ve başsızlığı fırsat bilerek ortaya çıkıp fitneyi daha da körükleyen grupların zihniyeti de tarihten tanıdığımız Hâricîlerin zihniyetinden farklı değildir.
Hâricîlerle pek çok kez karşı karşıya gelen Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) irşâd şuûru ile onları dâima kazanmaya çalışmış buna mukabil onların tâciz ve tahriklerini gerektiğinde dağıtmayı da ihmâl etmemiştir. Hicretin 38. senesinde cereyân etmiş olan Nehrevân Muharebesi, Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)ın Hâricîlerle karşı karşıya geldiği son muhârebedir.
Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh), Hâricîlerle içeride verdiği mücâdelenin Nehrevân Muhârebesi vesilesiyle dinmesinin ardından toplamış olduğu büyük orduyla Şâm üzerine yürümek için sefere çıkmayı planlamışsa da o sıralarda Hâricîlerden Abdurrahman İbnü Mülcem tarafından sabah namazı esnasında zehirli bir hançerle yaralanmış ve bu yaranın tesiriyle kısa bir süre sonra şehîd olmuştur.
Şehâdet Hâdisesi
Tarih kitaplarımızda anlatıldığına göre Nehrevân Muhârebesinde sağ kalan Hâricîler Mekke’ye giderek Haccettikten sonra ümmetin ahvâlini müzâkere ederler ve müzâkere sonucunda; Hazreti Ali, Hazreti Muâviye ve Hazreti Amr İbnü Âs (Radıyallâhu Anhum)u öldürmenin en sâlim yol olduğu fikrinde ittifâk ederler. Abdurrahman İbnü Mülcem, Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)ı şehîd etme vazifesini üzerine alır. Vazifeyi gerçekleştirmek üzere Kûfe’ye giden İbnü Mülcem, Nehrevân’da ölen yakınları için ağıt yakan bir kadın topluluğuna rast gelir ve bu kadınlardan birine hayran olarak kendisiyle evlenme talebinde bulunur. Kadının belirttiği miktardaki mehrin yanında bir de Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)ın şehâdetini talep etmesi, suikastçının iştahını daha da kabartır. İbnü Mülcem ve beraberindekilerin himâyesi ve suikastı planlama imkânı da söz konusu kadının aracılığıyla aynı kabileden bazı yakınları tarafından sağlanır.
İbnü Mülcem ve beraberindekiler suikastın gerçekleşeceği sabah kılıçlarını kuşanarak Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)’ın evinden çıkışını beklerler. Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)ın evden çıkışını müteâkip iki suikastçı kılıç darbelerini Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)a ulaştırmayı başaramazken İbnü Mülcem’in hançerinin (ya da kılıcının) Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)ın mübârek vücûduna darbesi kadere tevâfuk eder; ve O’nun yaralanmasına sebep olur. Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)ın çağrısı üzerine İbnü Mülcem yakalanır ve şehâdetin gerçekleşmesinin ardından kısâs edilir.
Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) oğulları Hasan, Hüseyin ve Abdullah İbnü Cafer tarafından yıkanmış ve cenâze namazı Hazreti Hasan (Radıyallâhu Anh) tarafından kıldırılmıştır. Allâh-u Te‘âlâ kendilerinden râzı olsun. Âmîn.