RAMAZAN UMRESİNİN FAZİLETLERİ

Umre bilindiği üzere sözlükte “ziyaret etmek” anlamına gelmektedir. Dini bir kavram olarak da Kâbe’nin ziyaret edilmesidir ki bu ziyaret, ihramlı olarak tavaf ve say ile yapılan özel bir ibadet şeklidir. Haccın umreden farkı, hac belirli vakit içinde (hac günlerinde), belirli yerleri (Arafat, Müzdelife, Mina gibi) ziyaret etmektir.

Tercih edilen görüşe göre Umre’ye “Haccı Asgar” (küçük hac), hac mevsimindeki hacca veya Hz. Peygamber’in haccına “Haccı Ekber” (büyük hac) denilmiştir. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de “Başladığınız hac ve umreyi Allah için tamamlayınız” (Bakara 2/196) buyurmuştur. Peygamberimiz de umrenin faziletini bildirirken “Umre, bir önceki umre ile son umre arasındaki günahlara kefarettir.” (Müslim, Hac, 237) şeklinde haber vermişlerdir.

Görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz (s.a.v.) umrenin, küçük günahlara kefaret olacağını belirtmişlerdir.

İmam-ı Azam Ebu Hanife, senenin beş gününde umre yapmayı mekruh görmektedir. Bu günler: Arefe günü ve kurban bayramının 1. 2. 3. ve 4. günleridir. (Bkz: İbn Rüşd, Bidayetü’l-Müctehid, I. 263)

İmam Malik, umrenin bir yıl içinde birden fazla yapılmasını mekruh saymaktadır. Çünkü İmam-ı Malik umrenin tüm insanlara her sene için sünnet-i kifaye olduğunu kabul eder. (Bkz. Abdurrahman el-Cezîrî, Kitabü’l-Fıkh ala’l- mezahibi’l-erbaa, I, 687. )

Ayrıca bazı âlimlerce Mekke’de bulunan kimselerin fazla umre yapmalarından ziyade, fazla tavaf yapmaları daha faziletli görülmektedir. (Bkz. Said Abdülgani, İrşadü’s-Sâri ila menasiki Molla Ali Kâri, Mısır, trs. s. 123.) Peygamberimizin de (s.a.v) dört umre yaptığı nakledilmektedir. (Bkz. Buhari, Umre, 3.)

Ramazan’da yapılan umreye ise hadiste “hac sevabı” verileceği bildirilmiştir. Nitekim Ümmü Ma’kıl adında bir kadın Hz. Peygamber’e gelerek ben hac yapmak üzere hazırlık yapmıştım. Bana bir mâni arız oldu (kocası hasta olmuş veya devesini kaybetmişti) ne yapayım? demiş; Peygamber Efendimiz de (s.a.v); “Ramazan’da umre yap hac karşılığı (sevabı) olur” buyurmuşlardır. (Bkz. Muvatta, Hacc, 66.) 

Şu hâlde Ramazan ayındaki yapılan umrenin diğer zamanlardaki umreden sevap yönüyle daha farklı olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Ramazan’ın kelime manasında “yaz sonunda güz mevsiminin evvelinde yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur” anlamı bulunmaktadır. Ayrıca bu kelimenin “güneşin şiddetli hararetinden taşların yanıp kızması” manasına geldiği de nakledilmektedir.

Görüldüğü gibi Ramazan ayında günahların yok olması, temizlenmesi, yanması ve nefsin temizlenmesine işaretler vardır. Bunun için Ramazan ayında samimiyetle tevbe eden ve oruç tutan, hatta Ramazan’da umre yapan kişilerin günahlardan arınacağına özel bir müjde bulunmaktadır.   

İhram, kişiye nasıl ki bazı helal olanları haram kılmaktaysa, oruç da bazı helal olanları belli müddet yasak (haram) kılmaktadır. Allah’ın emrine boyun eğerek canının istediği şeylerden kendini men edip nefsine gem vuran oruçlu, kendini terbiye etmiş olmaktadır. Çünkü kişi önceden kendisine musallat olan nefsini aklı ile yenerek onu hükmü altına almış, dinin haram kıldığı şeyleri yaptırmaktan ümidini tamamen kesmiştir. Zira oruçlu görür ki, oruç zamanında kimsenin hakkına tecavüz edilmediği halde faydalı olan yiyeceği, içeceği hatta helal olan kadına yaklaşmayı, sırf Allah’ın emrine uymak maksadıyla terk etmektedir. Bu durumda başkasının malını rızası olmadan alamayan bir kimse, Allah’ın mülkünde Cenab-ı Hakkın razı olmadığı hususları (haramları) nasıl işleyebilir ki?

İşte ihram ve oruç bunları hatırlatmakta ve öğretmektedir. Zira Cenab-ı Hak da hikmet sahibi olup, emrettiği her işte mutlaka güzellikler bulunmaktadır. İbadetler nefis terbiyesi ile kötü huylardan arındırmaktadır. İşte Oruç; nefse malik olma yönüyle, şefkat ve cömertlik hislerini ortaya çıkarırken, hac ve umre için girilen ihram niyeti ile kişi, büründüğü havluyla kabre girerken bürüneceği kefenin aynı olduğunu anlar ve yaşar.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) hac ve umrenin faziletini şöyle haber vermektedir: “Hac ve umreyi peş peşine yapınız. Çünkü bu ikisi, körüğün demir, altın ve gümüşteki pası yok ettiği gibi, fakirliği ve günahları yok eder. Makbul haccın (içinde masiyet olmayan) karşılığı, ancak cennettir”. (Tirmizi, Hac, 2.) 

Görüldüğü gibi hadiste bir umreden sonra bir umre daha yapılırsa, bu ikisi arasında işlenmiş olan küçük günahlara kefaret olacağı güzel bir teşbihle anlatılmaktadır. Sanki hadiste daha önce umre yapanların bir başka zamanda (mesela Ramazan’da) tekrar bir umre daha yapması teşvik edilmektedir. Ayrıca günümüzde de kotadan dolayı hac kurası çıkmayan kardeşlerimizin özellikle Ramazan ayında halis niyetle umreye gitmeleri, belki mükafat olarak bu umre ile hac sevabı almalarına vesile olabilecektir.

Öncelikle hac ve umre, o şerefli yerlerde büyük peygamberleri hatırlama ve hatıralarını yâd etme yönüyle özel bir davettir.

Çünkü insanlığın atası olan Hz. Âdem ve eşi Hz. Havva validemiz cennetten çıkarıldıktan sonra o mukaddes yerlerde Allah’ın kapısına sığınarak uzun müddet ağlamışlar, dua ve tevbede bulunmuşlardır. Bunun neticesi olarak tevbeleri burada kabul olmuştur.

Yine Hz. İbrahim (a.s) ve oğlu Hz. İsmail (a.s) ile eşi Hz. Hacer’le beraber Allah’ın emrine uyarak ve O’ndan gelen meşakkatli imtihana sabrederek orada en büyük şerefi kazanıp Allah’ın rızasına ulaşmışlardır. Nitekim bugün onların hatırasına hac ve umre menasiki olarak Safa ile Merve arasındaki sa’y bunu hatırlatmaktadır. Çölün ortasındaki zemzem suyu Cenab-ı Hakkın kullarına karşı merhametini ve lütfunu göstermektedir.

Yine Hz. İbrahim’e sevgili oğlu Hz. İsmail’in kurban edilmesi Allah tarafından burada emredilmiş, hatta Hz. İsmail babası ile birlikte düğüne gider gibi kurban olmaya gitmesiyle Allah’a karşı olan teslimiyet gösterilmiştir. Bu sırada Mina vadisinde, İsmail’i kandırmaya çalışan lanetli şeytan, bizzat Hz. İsmail tarafından taşlanmış ve kovulmuştur. Bugün Mina’da kesilen kurbanlar ve cemerattaki taşlamalar bir anlamda kişiye musallat olacak şeytani duyguların bertaraf edilmelerini hatırlatmaktadır.

İnsan bu âlemde, büyük bir sefere çıkmış yolcu gibidir. Bu yolculuk esnasındaki hac ve umre ise özel bir misafirliği ifade eder. Misafirlerin istekleri de reddedilmeyen dualar arasındadır. (Tirmizi, Birr, 7) 

Hikmet sahibi Cenab-ı Hak, sanki hac ve umre ile kullarını özel olarak davet edip yüce kapısında yalvarmalarını ve himayesine girmelerini istemektedir. Bunun için de yeryüzünde Mekke’de mukaddes olarak belirlediği yere “Beytullah” (Beytü’l-atik) ismini vermiştir. (Al-i İmran 3/96-97) 

Kul, hac ve umre ziyaretiyle sanki Allah’ın bu özel mekân ve davetine artık “Lebbeyk Allahümme lebbeyk lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk lâ şerike lek (Buyur Allah’ım buyur! Huzuruna geldim, emrine hazırım. Senin eşin ve ortağın yoktur. Sana yöneldim, hamd senin, nimet senin, mülk de senindir. Eşin ve ortağın yoktur) diyerek, samimiyetle icabet etmektedir. Zira ağaçların ve taşların birlikte iştirak ettiği telbiye ile ihrama giren bir mümin, Rahman’ın özel misafiri olarak, “Duyûfu’r-Rahman” unvanını almıştır.

Aynı hadiste telbiyenin fazileti şöyle anlatılmaktadır: “Telbiyede bulunan hiçbir Müslüman yoktur ki, onun sağında ve solunda bulunan taş, ağaç ve toprak (hatta çadırlar ve evler) onunla birlikte telbiyede bulunmasın. (Peygamberimiz eliyle işaret ederek) bu iştirak arzın şu (en uzak) yerine kadar devam eder” buyurmuşlardır. (Tirmizi, Hacc, 14) 

Nitekim hadiste: “Hac ve umre yapanlar Allah’ın elçileridir (misafirleridir). Onlar Allah’a dua etseler, derhal dualarına Allah cevap verir. Eğer kendileri için af ve mağfiret talep ederlerse Allah hemen mağfiret eder” (İbn Mace, Menasik, 5.) buyurulmaktadır.

Rabbim, kendi daveti ile mübarek topraklara “Duyûfu’r Rahman” olarak gidebilmeyi ve orada yapılacak umreyi hakkıyla eda edebilmeyi sevdikleri ve sevenleri ile bütün ümmeti Muhammed’e nasip eylesin.

Makaleyi Paylaş

Turlar

  1. KUDÜS
  2. UMRE

İletişim

  • Adres: Gökalp Mah. 54/7 Sok. No: 5 D-1 Kat-1 / Zeytinburnu - İSTANBUL

  • Ofis Tel: (0212) 635-01-04

  • WhatsApp: 0532 366 33 15

  • Email: info@kilerturizm.com.tr

Sosyal Medya


DIJITAL DOĞRULAMA